Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr
Depremler, binaları yerle bir edebilir ve her şeyi enkaza dönüştürebilir. Ancak, deprem sonrası deniz hayatlarının da yutulabileceğini biliyor muydunuz? 25 yıl önce, 17 Ağustos 1999’da, İstanbul, Kocaeli ve Sakarya gibi bölgelerde meydana gelen büyük bir deprem, Marmara kıyılarındaki binaları enkaza çevirdi. İçinde insanlarla dolu dev yapılar, okyanusun dibini boylarken, bu felaketle birlikte yaşanan tüm güzel anılar ve hayatlar da sular altında kaldı. O gece yaşanan kabus dolu anların en ağır acılarından biri, Değirmendere’nin en büyük oteli olan Çınar Otel’in altındaki kuyumcu dükkanında yaşandı. Denize 80 metre uzaktaki bu dükkan, 03.02’deki sarsıntı sırasında denize uçtu. Vinçlerle taşınan içi altın dolu çelik kasa, artık denizde gözden kaybolmak üzereydi. Zira o akşam, kimse evine veya parasına üzülmüyordu; binlerce kişi sevdiklerini kaybetme korkusuyla yüzleşiyordu. Ancak, Değirmendere’de evi ayakta kalan Ahmet Yüksel’in 10 kilo altını ve parası artık denizde kaybolmuştu! Kaybolan altınların akıbetini Ahmet Yüksel, 17 Ağustos’ta Değirmendere’yi vuran deprem ve tsunami hakkında ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Kıyı ve Deniz Mühendisliği Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner ile paylaştı.
10 Kilo Altın Deniz Dibi ve Otel Enkazında!
17 Ağustos gecesi saatler, kimsenin bilmediği bir karanlığa ilerliyordu. Ne yazık ki o Cuma sabahı, akreple yelkovan birbirini kovalasa da, tam anlamıyla gün aydınlanmayacaktı. Saat 03.02’de, 7.4 büyüklüğünde bir sarsıntı saniyeler içinde 17 binden fazla kişiyi hayattan kopardı. Gün aydınlandığında, yaşanan acı en derin şekilde hissediliyordu. O gece, Türkiye’nin deprem tarihine kara bir leke olarak geçecekti. İzmit ve Sakarya’da yaşanan ölümler yanında, mucize kurtuluş hikayeleri ve depremin boyutunu gözler önüne seren enkazlar cadde ve sokaklara yığılmıştı. Değirmendere’de ise bu enkaz yığınları, 25 metre derinlikte denizdeydi. Üstelik, bu enkazın arasında Ahmet Yüksel’in 10 kilo altın bulunan çelik kasası da vardı!
Ahmet Yüksel, deprem sonrası yaşananları şöyle anlattı: “Bizim Değirmendere’de evimiz, deniz kenarında da dükkânımız vardı. Evimize bir şey olmadı ama çarşı içinde Çınar Otel vardı. Bu otel, Değirmendere gibi küçük bir yer için büyüktü; 4 katlı, 20 odalıydı. Altında dükkânlar vardı. Bizim dükkânımız da otelin altındakilerden biriydi. Denizin hemen dibinde değildik. Önümüzde çay bahçesi ve bir yol vardı. Yani denize yaklaşık 100 metre kadar uzaktık. Depremden sonra evimizden çıkıp dükkâna bakmaya geldik. Ancak dükkân kalmamıştı, bir baktık otel ve dükkânlar 100 metre ileri kopmuş denize gitmiş. Biz tabii anladık ki bizim dükkânımız da denize gitmiş. Enkaz alanına bakıldığında, en üstte otelin enkazı vardı, dükkânlar otelin altında kalmıştı. Dalgıçlar oradaki arama kurtarma çalışmaları için günlerce çalıştı. Ancak dükkândaki kasaya dair kimse bir şey bulamadı.”
3 Hafta Sonra 1 Kilo Eksikle Kavuşturdu!
Dalgıçlar, her yerde altınla dolu kasayı arıyordu. Üstelik kasa bulunsa bile, yıllarca süren altın arama serüveni amatör dalgıçlar tarafından sürdürülecekti. Çünkü kasa sağlam bir şekilde çıkarılsa da, tezgahtaki altınlar enkazdan farksız, her yere dağılmıştı. 25 yıl boyunca birçok dalgıç, Değirmendere kıyısında depremin izleri arasında altın bulmak umuduyla saatlerce denizde kaldı. Ancak Ahmet Yüksel’in altınları önemli ölçüde kurtarıldı. 3 hafta süren yoğun çalışmanın ardından denizden çıkarılan enkaz yığınları arasında vincin kepçesine sert bir kutu takıldı. Ahmet Yüksel’in 21 günlük çabanın ardından kavuştuğu altınlarla dolu kasa sağlam kalmıştı; altınlar ise nerede olursa olsun ‘altın’ olma özelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti!
Ahmet Yüksel, enkazın bulunduğu bölgede hala altın arayanların bulunduğuna dikkat çekerek o günlere ilişkin şöyle konuştu: “3 hafta sonra İstanbul’dan bir şirketin platformlu vinci geldi. 10-15 çalışanı ve büyük kepçeleri vardı. Enkazı kaldırdığı sırada bizim kasamız da kepçeye takıldı. Çıkarıp platformun üzerine koydular. Kasa ezilmişti tabii. Menteşelerinden kestik, içindeki bugünlerde 25 milyon lira değerindeki altınları, paramızı her şeyimizi aldık. Ürünleri İstanbul’dan aldığımız kuyumculara götürdük, sağ olsunlar aynı fiyattan geri aldılar. 21 gün denizin içinde kaldığı için altınların rengi solmuştu. Nerede olursa olsun altın altındır. Altın bulmak için devamlı dalıyorlar ama kimse bir şey bulamıyor. Büyük bir altın firmasıyla birlikte dükkân açmıştık. O arada paralarımızı da 5 aylığına bankaya yatırdık. Altın firmasına gittik, onlar da bir kâğıda imza atıp bize 10 kilo altın verdi. Şimdilerin parasıyla senet bile yapmadan 25 milyon liralık altın verdi. 1 ay sonra biz de paramızı çektik ve ödememizi yaptık. Deprem gece olmasaydı biz de dükkânla beraber denize giderdik. Çay bahçesindekiler de giderdi. Hava sıcaktı, çay bahçesi doluydu. Kasada olmayan yani tezgahtaki 1 kilodan fazla altın da denize gitti, bulamadık.”
1999’da Değirmendere’yi Vuran Sadece Deprem Değildi
1999 Gölcük Depremi’nde Değirmendere, diğer noktalardan biraz daha farklı bir afet yaşadı. Depremin ardından gelen tsunami, kıyı şeridi üzerindeki çay bahçesi, otel ve dükkânlarla birlikte yok olmuştu. Denizde olan her deprem tsunami yaratmıyordu; ancak Değirmendere için tsunami büyük bir ihtimaldi. Birkaç olmazsa olmaz sebep, o bölgede tsunami oluşturmaya yetiyordu. 6.8’den büyük bir deprem, fayın konumu ve yapısı, tsunami ihtimalini kuvvetlendiriyordu. Ancak, daha büyük bir depremde tsunami yaşanmayacağı gibi, daha küçük depremlerde nadiren de olsa bu ihtimal söz konusuydu. Aslında en önemli etmenlerden biri, deniz tabanında yaşanacak çökme ve heyelanlardı. Üstelik o güne kadar Marmara Denizi’nde son bin yılda 10 tsunami oluşmuştu. Değirmendere’de dalga yüksekliği ise 2.6 metre olarak ölçüldü. O günlerde yaptığı açıklamada, tsunaminin kuzeyde Körfez ve Hereke’de 30 ila 40 metre kıyıdan içeri ilerlediğini, 7.4 büyüklüğündeki bir depremde, çok daha etkili bir tsunaminin oluşmamasının bölge için şans olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner, yaşananları şöyle anlattı: “Değirmendere’de alüvyon olan bir yer vardı. 110 metre uzunluğunda kıyı şeridi, 80 metre genişliğindeki noktada bir otel ve binalar vardı. Orası çöktü, derenin getirdiği alüvyonla birikmiş bir yerdi. Sıkışmış değildi ve deprem sırasında ıslak malzeme olunca önce oturdu, çöktü ve kaydı. Deprem çökertti, denize geçen enerji dalga oluşmasına neden oldu. Kıyıda Karamürsel ve Ereğli’ye kadar giden heyelanlar oldu. Değirmendere’de ‘slump’ dediğimiz, gevşek bir şekilde konsolide edilmiş malzemelerin tutarlı bir kütlesi veya bir kaya tabakası, bir yamaçtan kısa bir mesafe hareket ettiğinde meydana gelen bir kütle kaybı yaşandı. Burada deniz tabanının çökmesiyle oluşan dalga kıyıya vurdu. Bölgede depremde binalar denize uçtu, üzerine de yükselen dalgalar geldi. Yaşanan tsunami orayı iyice karıştırdı. Ulaşlı’da o anlarda kıyıda bulunan 5 genç, bölge çökünce hiç bulunamadı. Denizdeki ufak heyelan, çok büyük olmayan bir tsunami yarattı. Denizin içinde 1 metre kadar çökme oldu. 2017’de Bodrum Gümbet Koyu’nda yaşanan felaket, teknelere zarar verdi. Değirmendere’de ise sadece bir tek gemi vardı ve onu kaldırıp oturttu. Liman yoktu; bu nedenle tsunami ağır zarar vermedi.”